17 Ağustos 1999'da meydana gelen Marmara Depremi, Türkiye tarihinin en büyük yıkımlarından ve acılarından birini yaşattı. Richter ölçeğine göre 7,4 büyüklüğündeki bu deprem, özellikle Gölcük ve çevresinde büyük hasara yol açtı. O felaket gecesinde, Değirmendere Mahallesi'nin Çınarlık Meydanı kıyı hattı tamamen denize gömüldü. Binalar, araçlar, iskeleler ve günlük yaşamdan birçok nesne, bir anda sular altında kaldı.
Aradan geçen 26 yıla rağmen, o trajik gecenin izleri hala Marmara'nın derinliklerinde canlılığını koruyor. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi ve Değirmendere Sualtı Topluluğu'nun desteğiyle gerçekleştirilen özel bir su altı dalışıyla, bu "batık şehir" yeniden gün yüzüne çıkarıldı.
Uzmanlar batık şehri keşfetti
Değirmendere'nin su altındaki sırlarını keşfetmek amacıyla, su altı fotoğrafçısı ve belgesel yapımcısı Tahsin Ceylan, Türkiye Sualtı Sporları Federasyonu (TSSF) Yönetim Kurulu Başkanvekili Hakan Arslan, Değirmendere Sualtı Topluluğu Kurucu Başkanı ve 1. Sınıf Dalgıç Murat Kulakaç ile Japon yüksek inşaat mühendisi, mimar ve deprem uzmanı Yoshinori Moriwaki bir araya geldi. Bu uzman ekip, depremin su altındaki izlerini belgelemek için bir dizi dalış gerçekleştirdi.
Yapılan bu özel dalışlarda, 17 Ağustos gecesi sular altında kalan alanlar yeniden görüntülendi. Çekilen görüntülerde, bir zamanlar hayat dolu olan bir çay bahçesinin kalıntıları, devasa çınar ağaçlarının iskeletleri, beton parçaları, devrilmiş sandalyeler, yıkık kameriyeler ve hatta fayansların bulunduğu duvarlar net bir şekilde görüldü. Bu görüntüler, depremin şiddetini ve geride bıraktığı acıyı bir kez daha gözler önüne serdi.
Meydanın büyük bölümü sular altında
Uzmanlar, deniz tabanında kalan yapıların büyük ölçüde korunduğunu ancak metal kısımların zamanla paslanarak yok olduğunu bildirdi. Tahsin Ceylan, çekimler sırasında teknelerinin bulunduğu noktanın, aslında bir zamanlar Çınarlık Meydanı'nın tam ortası olduğunu belirtti. Şimdi ise meydanın büyük bölümünün 30 metre suyun altında kaldığını ifade etti.
Bu su altı görüntüleri, deprem gerçeğini hatırlatması ve afet bilincinin oluşturulması açısından büyük önem taşıyor. Ceylan, deprem sonrası binaların yıkılıp yenilerinin yapılmasıyla deprem izlerinin silindiğinin düşünüldüğünü ancak Değirmendere'deki batık şehrin, deprem izlerinin silinmediği tek yer olduğunu vurguladı.
Doğanın kucakladığı yapay resif
Tahsin Ceylan, batık şehri görüntüleme amaçlarının 17 Ağustos'u ve deprem hafızasını canlı tutmak olduğunu söyledi. Ancak zamanla doğa, bu yıkımın izlerini kendi yaşam döngüsüne entegre etmiş. Ceylan, "Şu anda meydandaki çınar ağaçlarının daha büyükleri, hepsi suyun altında ve artık o bölge yapay resif haline gelmiş. Artık ıstakozlar, kırlangıç balıkları ve birçok canlı orayı yuva olarak kullanıyor" ifadeleriyle, doğanın bu trajediyi nasıl bir yaşam alanına dönüştürdüğünü aktardı.
Depremin acı izleri, şimdi su altında yeni bir yaşamın filizlenmesine olanak tanıyor. Bu durum, felaketlerin ardından bile yaşamın bir şekilde devam ettiğini ve doğanın kendini yenileme gücünü gözler önüne seriyor.
Dünya üzerinde eşi benzeri yok
Ceylan, "Dünyada Çınarlık Meydanı'na benzer öyle bir örnek yok. Tek örnek aslında ülkemizde, Gölcük'teki o Çınarlık Meydanı" diyerek, Değirmendere'nin su altında yatan bu bölümünün eşsiz bir yapıya sahip olduğunu vurguladı. Uzmanlar, herkesin bu bölgeye dalıp deprem gerçeğiyle yüzleşmesi gerektiğini belirtiyor.
Dalış ekibi, bazı noktalarda 50 metre derinliğe kadar indi. Ceylan, "O çınar ağaçlarının bir kısmı, o dönemin bazı yapıları tam 50 metre derinlikteydi. Bir zamanlar Gölcüklülerin, Değirmenderelilerin dolaştığı sahil, vakit geçirdiği, dinlendiği çay bahçesi, güneşten korunduğu çınar ağaçları şu anda suyun altında. Depremin izlerini koruyor ve gün yüzüne çıkarıyor" sözleriyle, bir zamanlar günlük hayatın yaşandığı mekanların şimdi nasıl birer su altı anıtına dönüştüğünü çarpıcı bir şekilde anlattı.
Deprem hafızasını canlı tutmanın önemi
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi'nin üzerinden geçen 26 yıl, yeni nesiller için bir hafıza tazeleme ve afet bilincini güçlendirme gerekliliğini ortaya koyuyor. Değirmendere'nin batık şehri, bu anlamda eşsiz bir doğal laboratuvar ve tarih dersi niteliği taşıyor.
Bu tür çalışmalar, geçmişteki felaketlerden ders çıkarma, yapılaşma bilincini artırma ve gelecekteki depremlere karşı daha hazırlıklı olma adına büyük önem arz ediyor. Su altındaki bu anıtsal mekan, depremin sadece bir doğa olayı olmadığını, aynı zamanda insan yaşamı üzerindeki yıkıcı etkilerini ve alınan önlemlerin hayati önemini sürekli olarak hatırlatan bir tanık olmaya devam edecek.