“Felaket haberi uzun surları dolaşarak şehrin kalbine ulaştı.”

“15 Mayıs 1919 Perşembe günü sabahı, saat 08.00'den itibaren Amerikan, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan gemilerinden kurulu Bağlaşık Devletleri'nin şehre dönmüş toplarının koruyucuğulu altında, 1. Yunan Kolordusu'na bağlı 1. Tümen (Larissa Tümeni) birlikleri İzmir'i işgale başladılar.”

(Bilge Umar, İzmir'de Yunanlıların son günleri, Sy. 109)

Şehirlerin ve ülkelerin tarihlerinde, yıldızın parladığı anlar gibi karardığı anlar da vardır.

İzmir ve Türkiye için 15 Mayıs 1919, yıldızın değil, ayın ve güneşin körezleştiği (sönükleştiği), dahası iyice karardığı tarihtir. Hani bir İzmir türküsü vardır:

“Çatalkaya kışladı / Kar yağmaya başladı.”

Bu kez Çatalkaya'da kar değil, kara bulutlar vardı. Perşembenin gelişi çarşambadan belli olmuştu. İzmir'in yurtsever aydınları yaklaşan ölümcül tehlikeyi sezmişti. Halis İzmir çocuğu Bilge Umar'ın yaklaşımıyla, “Ölüm Anadolu'ya yol alırken, önünde İngiliz bayrağı vardı.”

Tez elden oluşturulan “Eylemci Kurul”, İzmir istihkamlarının işgal edildiği 14 Mayıs 1919 Çarşamba günü, adeta canları ve kanlarıyla yazdığı “müthiş” bildiriyi el altından Türk İzmir'e dağıttı:

“Ey bedbaht Türk!

... Senin hakkın gasp ve namusun hetk ediliyor (kaldırılıyor).

Buralarda Rum çok olduğu ve Türklerin Yunan ilhakını memnuniyetle kabul edeceği söylendi ve bunun neticesi olarak güzel memleketin Yunan'a verildi.

Şimdi sana soruyoruz:

Rum senden daha mı çoktur?

Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın? Artık kendini göster! Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır. Oraya yüzbinlerle toplan ve kaahir (kahredici) ekseriyetini orada bütün dünyaya göster. Burada zengin, fâkir, âlim, câhil yok, fakat Yunan hakimiyetini istemeyen bir kütle-i kaahire (ezici çoğunluk) vardır. İlân ve isbat et. Bu sana düşen en büyük vazifedir. Geri kalma! Hüsran ve nükbet (kötü kadere yanma) fayda vermez. Binlerle, yüzbinlerle Maşatlık’a koş ve Heyet-i Millîye’nin (ulusal kurul) emrine itaat et.”

İlhak-ı Red Heyet-i Milliyesi (Yunan'a Katılımı Red Ulusal Kurulu)

Felaket, “geliyor” diyenleri yanıltmadı. O meşum (uğursuz) 15 Mayıs sabahı, asıl işgalci birlikler karaya ayak basmadan Amerikan, İngiliz, Fransız ve İtalyan deniz kuvvetleri, kendi konsolos ve vatandaşlarını korumak, Yunan birliklerinin çıkacağı yerlerin güvenliğini sağlamak amacıyla bazı birlikler çıkarmıştı.

Albay Nikolas Zafiros komutasındaki Larissa Tümeni'nin şehre çıkarılması, Kramer Oteli önünden ve Punta'dan (Alsancak) yapıldı. Bu sırada bütün Türk askerleri -ki, sayıları bir kaç yüzü geçmiyordu – kışlalarında idi. Evzon (Yunan) askerini bağrına basmak isteyen binlerce Rum, Kordon'u, Kordon'a bakan balkonları doldurmuştu. Sevgi ve sevinç gösterileri ayyuka çıkıyor, “Zito!” (Yaşa!) nidaları İzmir göklerini çınlatıyordu. Kilise çanlarının sesleri, kulakları yeri göğü inletiyordu. İzmir Hrisostomos, Yunan askerini takdis ediyordu.

Fakat onları Konak Meydanı'nda ne “Zito!” diye bağıran Rumlar, ne de Rum güzellerinin serptiği çiçekler bekliyordu.

Rum kalabalığı ortasında yürüyen Yunan Evzon taburları, efsanevi Sarı Kışla önünden sola dönmüş, Askeri Kıraathane'nin önüne gelmişti. İşte orada toplanmış Kalpaklı Türkler arasında başı açık birinin kin dolu, namlu ağzı gibi açılmış gözlerini gördüler.

Birden bir kurşun sesi duyuldu; Evzon Taburu önünde yürüyen bayraktarının cansız bedeni, boş bir çuval gibi yığıldı. Bedeni bir yana, sancağı bir yana savruldu.

İlk Kurşun'u atarak kutsal Kurtuluş Savaşımızın yanarcasını (meşale) tutuşturan, “Hasan Tahsin” takma adıyla ünlü yurtsever gazeteci Osman Nevres'ten başkası değildi.

Bugün de, bu muazzam olayı canlandıran anıt yükselmektedir. Türk İzmir'in simgesi olan heykel grubu İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin şehre armağınıdır.

Bir kez sınır aşılmış, artık sınır diye bir şey kalmamıştı. Bütün bir milletin topyekun hücumu başlamıştı.

***

“Takdir-i ilahi” değil, “Evrensel Bilinç” diyebileceğimiz bir raslantı ile İstanbul'daki Prometheus (Mustafa Kemal Paşa), olayın nereye varacağını öngörmüş; ipek böceği gibi kozasını örerek, ertesi sabah denize açılmak üzre hazırlıklarını tamam kılmıştı. Bilindiği kadarıyla Kemal Paşa, vapurun varış iskelesi olarak Sinop'u göstermiş, ancak 18 Mayıs gecesi kararını değiştirerek Samsun'a çıkılma emrini vermişti.

Bu vesile ile Bandırma Vapuru'nun 19 kutsal yolcusunun adlarını saygı ve şükranla anmak münasip olmaz mı?

-Mustafa Kemal Paşa, 3. Ordu Müfettişi, Padişah Yaveri.

-Kurmay Albay Kazım Bey, Müfettişlik Kurmay Başkanı (Daha sonra İzmir Valisi, Trakya Genel Müfettişi General Kazım Dirik).

-Kurmay Yarbay Mehmet Arif Bey, Kurmay Başkan Yardımcısı (Ayıcı Arif, İzmir suikasti dolayısıyla idam edildi.)

-Kurmay Binbaşı Hüsrev Bey, 1. Şube Müdürü (Büyükelçi Hüsrev Gerede).

-Binbaşı Kemal Bey, Müfettişlik Topçu Komutanı (Korgeneral Kemal Doğan).

-Dr. Albay İbrahim Tali Bey, Ordu Sıhhiye Reisi (Milletvekili ve Genel Müfettiş İbrahim Tali Öngören).

-Dr. Binbaşı Refik Bey, Ordu Sıhhiye Reis Yardımcısı (Sağlık Bakanı ve Başbakan Refik Saydam).

-Yüzbaşı Cevat Abbas, Müfettişlik Başyaveri (Milletvekili Cevat Abbas Gürer).

-Üsteğmen Muzaffer, Müfettişlik 2. Yaveri (Cumhurbaşkanlığı Yaveri ve Milletvekili Muzaffer Kılıç).

-Yüzbaşı Ali Şevket, Müfettişlik Emir Subayı (Milletvekili Ali Şevket Öndersev).

-Üsteğmen Hayati, Müfettişlik Kurmay Başkanı Emir Subayı (TBMM ve Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü).

-Yüzbaşı Mümtaz, Müfettişlik Kurmay Mülhaki (Alay Komutanı Mümtaz Tunay).

-Yüzbaşı İsmail Hakkı, Müfettişlik Kurmay Mülhakı

-Yüzbaşı Mustafa Vasfi Bey, Müfettişlik Karargah Komutanı (Milletvekili Mustafa Vasfi Süsoy)

-Üsteğmen Abdullah, Müfettişlik İaşe Subayı.

-Faik Bey, Şifre Katibi-1. Sınıf Katip (İskan Genel Müdürlüğü Mütemedi Faik Aybars).

-Memduh Bey, Şifre Katibi Yardımcısı (Cumhurbaşkanlığı memuru Memduh Atasev).

-Kurmay Albay Refet Bey, 3. Kolordu Komutanı (General ve Milletvekili Refet Bele).

-Üsteğmen Arif Hikmet Bey, Kurmay Mülhakı, ardından 3. Kolordu Yaveri (Hakim Tümgeneral Hikmet Gerçekçi).

Tam yazımın burasında, Yüce Kurtarıcı Atatürk'ten bir ileti geldi:

Yaşatıyor musun devrimlerimi

Götürebiliyor musun yeni çağlara

Yazıyı kılığı hür düşünceyi

Örnek ediyor musun uluslara

Atabiliyor musun zihinlerden

Softalık gerilik tüm karanlığı

Adın var mı en yeni buluşlarda

Köye sokabildin mi aydınlığı

Sevebiliyor musun düşmanını

Bolluk mu bir uçtan bir uca vatan

Derim ki yolumda yürüyorsunuz

Büyüğünden küçüğüne o zaman

Halim Yağcıoğlu