Sıra dışı bir önderin liderliğinde, bir ulusun yeniden yaratıldığı ve mutlak yok oluştan sonsuza dek var oluşa adım atıldığı tarihi günlerin 100'üncü yılındayız. Doğrusu, sadece kentimiz için değil, tüm Türk ulusu ve hatta tüm dünya ülkeleri için 30 Ağustos 1922’de başlayan ve 9 Eylül 1922’de nihayetlenen zaman kesiti çok önemlidir. Çünkü dönemin sömürgeci, emperyalist devletlerince işgal altına alınmış tüm halkları, Türk Kurtuluş Savaşı'ndan ilham almışlar ve bağımsızlık savaşlarını başlatmışlardır.

***

1. Dünya Savaşı sonrası sonrasında Osmanlı’nın imzaladığı Mondros Mütarekesi ve Sevr Antlaşması kuşkusuz ki milletimizin siyasi olarak yok oluşunu sağlamak için kaleme alınmış belgelerdi. Buna karşı duran irade, Atatürk’ün şahsında vücut buldu ve Amasya Genelgesi'nin yayımlanması sonrası yapılan Erzurum ve Sivas kongreleri ardından 23 Nisan’da TBMM’nin açılması ile doruğa çıktı. Elbette bu siyasi çalışmalar askeri başarılar olmadan anlam kazanamazdı. Nitekim İnönü Savaşları, Sakarya Muharebesi’nin devamında Atatürk’ün büyük askeri dehasını gördüğümüz Başkomutanlık Meydan Savaşı olarak tarihe kazınan, 26-30 Ağustos 1922 tarihleri arasında gerçekleşen ve düşmanın kesin yenilgisi ile sonuçlan harp, en büyük Ulusal Destan olarak Türk tarihinde yerini almıştır. Çünkü bu zafer ile tarihimizde gördüğümüz en karanlık dönemden kurtulmuş ve en küçük bireyinden başkomutanına kadar tüm ulusumuzun özverilerinin ve azminin büyük yansıması olan bir varoluşu kucaklamıştır.

***

Anadolu işgalininin senaryosunu yazan İngiltere Başbakanı David Lloyd George, bu zafer sonrası iktidarı terk etmek zorunda kalırken, piyon olarak kullanılan işgalci güç Yunanistan’da ise Megalo İdea heveslisi Kral 1. Konstantin tahtından feragat edecek. İki albay önderliğinde gerçekleşen darbe ile ‘Anadolu Hezimetinin’ sorumlusu olarak ilan edilen üç başbakan, iki bakan ve bir başkomutan idam edilecek, Yunanistan ekonomik, siyasi ve sosyal sorunlar nedeni ile toplumsal kaos ortamından yıllarca çıkamayacaktır.

26 Ağustos 1071 tarihini hepimiz biliriz. Alpaslan, Malazgirt’te Bizans İmparatoru Romen Diyojen’i alt ederken, Türk milletine de Anadolu’nun kapılarını açmıştı. Alpaslan’dan 951 yıl sonra Mustafa Kemal Atatürk, dünyada bir eşi olmayan zaferi ile bu toprakların sonsuza kadar Türk Yurdu olduğunun dünyaya ilanını gerçekleştirmiş ve böylelikle bir ulusun küllerinden silkelenerek, ortaya çıkması sağlamıştır.

Yunan Asya Ordusu’nun başkomutanı General Trikupis’i tutsak eden Türk birlikleri hızla ilerledi. 9 Eylül 1922 sabahı saat 10.00 sularında, Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari ve Mürsel Paşa komutasındaki 1. Süvari fırkaları İzmir’e giriş yaptılar. Onları da Süvari Kolordusu Komutanı Fahrettin Paşa takip etti. Böylece 3 yıl 4 ay 6 gün süren işgal sona erdi ve askerlerimizin İzmir’e giriş yaptığı Mortakya semtinin ismi o günden bu yana Kahramanlar olarak anıldı.

***

O zamanlar ülkemizin nüfusu on milyon civarında idi. Başkomutanlık Meydan Savaşı'nda, bu nüfusun en seçkin 2 bin 542’sini şehit verdik. Yaralı sayımız 9 bin 977 idi. Bin 443 gazimiz de yaşamlarını malulen devam etmek zorunda kaldı. Kurtuluş Savaşımızda ise verilen şehit sayısı 9 bin 167, yaralı ise 31 bin 173 idi. Bu rakamlar, 1914-1918 yıllarını kapsayan 1. Dünya Savaşı ve Çanakkale Savunmalarında 500 bini aşan şehit ile 200 bin gazi ve malul dışında 1 milyon civarındaki esir ve geri dönmeyen askerler de göz önüne alındığında, ülke olarak kaybettiğimiz insani değerlerimizin genel ve bir o kadar da trajik istatistikleri tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmaktadır. Hepsini minnetle anıyoruz. Sonuçta, ‘İzmir'in Kurtuluşu’ diye yazılan ama küresel yansıması olan bir ulusal destanın 100'üncü yılını kutluyoruz. Bu muazzam başarıyı meydana getiren tüm şehitlerimizin önünde saygı ile eğiliyoruz. Ruhları şad olsun.